Türk Halk şiirinin en önemli halkası olan Aşık Veysel, sazı kadar sözü ile de yer edinmiştir gönüllere. Aşık Veysel’in şiirlerine baktığımızda bilim, bilgi, çalışmak, eğitim, ahlak, uygarlık, doğruluk, insancılık ve doğa sevgisinin yer edindiğini görüyoruz. Görmeyen bir şairin hüznü değil de yaşama karşı umudunu görüyoruz. Hatta görme yetisinin olmayışı ile alay etmesi de yaşama olan tutkusunu yansıtıyor bize. Bir dizesinde diyor ki; “Yeter gayri yumma gözün kör gibi”
Aşık Veysel Kimdir?
Aşık Veysel sadece sivas’ın değil yaşadığı dönem şartlarında bile Anadolu’nun ilgi odağı olmuş bir ozandır.
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece”
Dizeleri ile tanırız onu en çok. Peki içimize işleyen bu dizelerine sazı ile sesi ile ruh üfleyen Türk Halk ozanı ve şairi olan Aşık Veysel gerçek adıyla Veysel Şatıroğlu kimdir?
Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyü’nde 1894 yılında dünyaya gelen Aşık Veysel, doğumunu kendi sesinden dinlediğimiz belgesellerde, “Annem koyun sağmadan gelirken yol üzerinde dünyaya getirmiş beni. Yedi yaşıma kadar ben de herkes gibi koştum seğirttim, güldüm, oynadım” cümlesi ile anlatıyor hayata gözlerini açışını. Bu cümle hangi duyguları besliyor bağrında bilemiyoruz. Yedi yaşına kadar geçirdiği zamana bir özlem mi, bir ah mı, çektiği tüm çilelerin yükü mü? Bize yansıyan onurlu bir şekilde sanatın koynunda geçmiş bir hayat.
Sivrialan’da bir yol kenarında dünyaya gelmiş, göbek bağını annesi kendi elleri ile kesmiş. Bu hayatının başlangıcı. Görebildiği yılların başlangıcı. Aşık Veysel tüm o sıkıntıların içinde günümüzde bile zevkle okunan dinlenen sözleri yazmış, yaşadığı, yaşamadığı duyguları bize hissetmiştir.
Aşık Veysel Neden Kör Oldu?
Şatıroğulları Orta Asya’dan göç edip Anadolu’ya yerleşen bir soya mensuptur. Baba Ahmet Şatıroğlu çobanlık yaparak yetişmiş, evlatlarını da çiftçilik yaparak büyütmüştür. Fakirlik, hastalık, çalışmak ama çok çalışmak ailenin kaderi gibidir. Çiçek hastalığı bir abisi hariç Aşık Veysel’den önce doğan tüm kardeşlerinin hayatını almıştır. Hastalığa yedi yaşında yakalanmıştır Aşık Veysel. O diğer kardeşlerine nazaran daha şanslı sayılırdı hayatta kalmıştı ancak gözlerini kaybetmişti.
Görmüyordu ancak bağı bahçeyi bekliyor, keçi güdüyordu. Hayatı boyunca kimseye yük olmayacağı çocukluğundan malumdu. Dokuz on yaşlarında babasının getirdiği saz Veysel’in hayatının dönüm noktası olmuştu. İçinden dökülen tüm nameler sazın tellerinde hayat buluyordu artık. O dönemde evlerde radyo yok, gramofon yok. Babanın muhtemelen niyeti saz çalarsa en azından düğünlerde, derneklerde kendine iş çıkarır.
Aşık Veysel’in Evlilik Hayatı
1919 yılında Veysel 25 yaşına bastı, anne babası iyice yaşlanınca “biz ölürsek oğlumuza kimse bakmaz” derdi ile dertlenip onu evlendirmeyi düşünmüşlerdir. Eşi bakar, o bakmazsa çoluğu çocuğu olur o bakar. Engelli olan tüm çocukların anne babaları gibi onların da yüreğine bize bir şey olursa ona kim bakar korkusu yerleşmişti. Akrabalarından birinin kızı olan Esma ile baş göz edildi Veysel.
Esma sazından sonra onu hayata bağlayan yegane şeydi. Veysel’e yeniden hayattı Esma. Ancak bu mutluluk çok uzun sürmedi. İlk çocukları on günlük olunca öldü. Bu acı daha çok tazeyken Veysel annesini onun ardından da babasını kaybetti. Bu acıların üzerine bir evladı daha oldu. Başka bir gün ışığı oldu Veysel için. Ancak bu da kısa sürdü. Veysel’in bakımına yardımcı olsun diye tutulan hizmetkar ile kaçtı Esma ve çocukları altı aylıktı.
Bunun üzerine uzun süre insan içine çıkmadı Veysel, zayıfladı. Hatta bu anları kendisinden dinlediğimizde bize şu cümleyi kuracaktır: “Ailem altı aylık çocuğu bırakıp hizmetkar ile gitti ondan daha çok üzüntü duydum. Dertsiz baş yarasız ağaç olmaz tabi. Türlü türlü dertler var. Ama en mühimi bunlar.” Bir süre sonra kızı da ölünce sazını sırtına alıp ilk defa çıkıyor köyünden. Bu birazda acıdan kaçış. Üç ay sonra döndüğü baba ocağında Gülizar ile evlenir ve altı çocukları olur.
Ahmet Kutsi Tecer ile Tanışması
Ahmet Kutsi Tecer ile yollarının kesişmesi Aşık Veysel’i tüm ülkenin tanımasına vesile oldu. Şiir yazmasının kapılarını açmıştı bu dostluk. Hatta bu konuda Veysel’in bir açıklaması vardır: “ İçimden şiir yazmak geliyordu ancak birine mi aşık oldu, birinin kızına mı aşık oldu derler diye yazamıyordum.” Tecer’de bu konuda, “Onun ayağının, dilinin bağını çözdüm ben” cümlesini kuracaktır.
21 Mart 1973 yılında 78 yaşında hayata gözlerini kapayan Aşık Veyse’in hayatı hem film hem de tiyatro olarak sahnelenmiştir. Birçok eseri farklı sanatçılar tarafından seslendirilmiş birçok alanda ödüller almıştır. Doğduğu yaşadığı evi müze olarak kullanılmaktadır.